top of page

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Güncelleme tarihi: 21 Kas 2020

İstanbul Sözleşmesi


Her gün belki de onlarca kez televizyonlarda, radyolarda, haber sitelerinde adını duyduğumuz İstanbul Sözleşmesi nedir, ne işe yarar ve ülkemizde ne kadar uygulanır?


Öncelikle sürekli kısa adı zikredilen İstanbul Sözleşmesinin tam adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. Bu sözleşme 11 Mayıs 2011’de imzaya sunulmuş olup, 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girebilmiş ve uygulama alanı bulmuştur. Sözleşme konusu itibariyle Avrupa’da ilk olmuştur.


Adından da anlaşılacağı üzere İstanbul Sözleşmesi; kadınları ve kadınlara yönelen ev içi şiddetin önlenmesini kolaylaştıracak ve bunların meydana gelmesi sonrasında soruşturma ve kovuşturma aşamalarını da düzenleyecek maddeleri muhteva eder.


Kadınların son zamanda en ehemmiyetli sığınaklarından biri olan bu sözleşme yalnızca ev içi şiddeti kapsamayıp kadınların kamuda gördükleri fiziksel ve beraberinde getirdiği psikolojik şiddeti, çocukları, ayırmak ne kadar doğru olur bilmediğim bir şekilde göçmen kadınları ve çocukları da barındırır. Sözleşme kadınları, cinsiyetçi davranışlardan, ayrımcılıktan, toplumsal ön yargıdan korumayı amaçlar.


Bütün bunlar iyi güzel de bu İstanbul Sözleşmesi denilen hadise bize ne kadar yansır ve biz bu sözleşmeye maddelerine ne kadar uyarız?


Toplumumuzun en büyük yapı taşı olan aile kavramı ülkemizde oldukça yerleşmiş olmakla birlikte aileyi koruma kavramı pek de onunla boy ölçüşebilecek nitelikte değildir. Ataerkil toplumun getirdiği değerlerin ‘bazı erkekler’ tarafından yanlış yorumlanması ve davranışları ile bunları desteklemeleri sonucu, ev içi şiddetler, kadın ve çocukların mağdur edilmesi, kadınların boşanmaktan korkması, psikolojik ve sosyolojik bunalımlar, çocuklarda oluşan gelecek kaygısı ve kimi örnek alacağını bilememe durumu, öz güven kaybı ve daha bir çok duruma sebebiyet vermektedir.


Her gün haberimiz olmadan, sabah, akşam, belki ben bu yazıyı yazarken, sen su içerken yahut başka birisi eğlenirken psikolojik, fiziksel ya da sözlü şiddete maruz kalan belki de canı uçup giden yüzlerce kadın var.


Yasaların caydırıcı olma durumu İstanbul Sözleşmesinin amaçları bunları belki bir nebze azaltabilir ancak bitiremez. Kadınların hayatımda böyle bir sözleşme varken bundan haberi bile olmadan yitip giden Bahar’lar, Özgecan’lar, Münevver’ler, Emine’ler var.

Bu Sözleşme var var olmasında ama sadece adının var olması kadar acı bir durum daha düşünemezdik. Bilinçlendirme çabaları bu maddelerin arkasından gelmeli, maddeler sadece sözleşme olarak kalmamalı, maddeler küçük kanun kitaplarında yazılı olarak kalmamalı, eğitimleri verilmeli, gerekirse kapı kapı dolaşıp kadınlar bilgilendirilmeli, sabah programlarından kavgalar değil maddeler ve imkanlar tartışılmalı, dijital dünya kullanılmalı, 5 yıldır uygulanmaya çalışılan bu Sözleşme ’den sadece “adını duymuştum” olarak değil “ben haklarımı ve amaçlarımı biliyorum” diyerek bahseden kadınlara evirilmeliyiz.


Bunu sadece kadınlara değil erkeklere de yapmalı onları da bilinçlendirmeliyiz. Kadının kadın olarak var olduğunu, bunun rol çalmak değil bir eşitlik bir özgürlük şekli olduğunu fark ettirmeliyiz.


Sonuç olarak, kanunlar yapılıyor, yönetmelikler çıkarılıyor, sözleşmeler imzalanıyor, kocaman hakim amcalar bazen büyük büyük cezalar verip bazen takım elbise giydi diyerek ceza indirimine gidiyor. Yani olay kağıt üzerinde kalmamalı, çünkü kağıt bizim için pek de hükmü olan bir evrak değildir. Bizde herkes bildiğini okur ve bizler bilinçlenmek, bilinçlendirmek için çok güzel araçlar olacağız...

235 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page