top of page
  • Yazarın fotoğrafıHukukta Kazanım Topluluğu

Yüzyılın En Sarsıcı Depremi!

Güncelleme tarihi: 14 Şub 2023

Yüzyılın en sarsıcı depremini yaşayan Türkiye depreme hazırlıklı mıydı? Denetim yeterli miydi? Yasa değişikliğine ihtiyaç var mı? İdarenin sorumluluğu nedir? Nasıl bir iyileştirme politikası izlenmelidir? Bu yazımızda bu sorulara cevap arıyoruz.


Türkiye olarak zor günler geçirmekteyiz. 6 Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş depremi Cumhuriyet tarihinin, belki de dünya tarihinin en çok yıkım yaratan depremi. Deprem elbette ki bir doğal afet fakat engellenmesi her ne kadar imkânsız olsa da önlenmesi mümkündür. Kaldı ki coğrafik açıdan genç oluşumlu yapıya sahip olan ülkemiz için deprem olağan bir afet türüdür. Türkiye, tarihinde nice kayıplar verdiğimiz birçok depreme tanıklık etmiştir. Önemli olan bu olaylardan devletin, mühendisin, müteahhittin ve en kritiği toplumun ders çıkarmasıdır. Toplum olarak sınıfta kaldığımızı gösteren son afet birçok hukuksuzluğu da gün yüzüne çıkarmıştır.


Deprem yönetmeliği, Türkiye Deprem Bölgeleri haritasıyla belirlenmiş tehlike bölgelerinde yapılacak bina türü yapıların, depreme dayanıklı olarak inşa edilebilmesi için gerekli hesap esasları ile yapım kurallarını, binaların önem derecesi ve yerel zemin koşullarını da dikkate alarak belirleyen yönetmeliktir.[1] 1 Ocak 2019 da yürürlüğe giren bu yönetmelik bu tarihten sonra yapılacak binalar için bir ön koşul niteliğindedir. Her ne kadar yönetmeliğin önemi ve gerekliliğinden bahsedilse de bu ön koşulun aşılması denetim ve meslek etiğinin eksikliğinden kaynaklı kolay olarak bertaraf edilmektedir. Ne yazık ki mühendislik hizmeti sahalara tam anlamıyla yansıtılamamaktadır. Devlet ve hukuk sistemi başta olmak üzere ülkedeki her bir sistem denetimsizlik sebebiyle işlevini layıkıyla yerine getiremeyip amacına hizmet edememektedir.


Mevcut yönetmeliğin ne oranda uygulandığını yaşanan olaylar neticesinde ne yazık ki acı bir şekilde görmüş bulunmaktayız. Yaşanan afetten kaynaklı olarak yönetmeliğin yeniden değiştirilmesi gündemin yeni tartışma konusudur. Asıl gündemin denetim olması gerekirken her zaman ki gibi ilk olarak sorunun yasa ve yönetmeliklerde aranması bizim için pek de şaşırtıcı değildir. Zira uygulanmayan yasalar yanlış kabul edilmektedir. Halbuki başta da söylediğimiz gibi sorunun büyük çoğunluğunu denetim eksikliği, uygulamadaki yanlışlar ve yabancı ülke kanunlarının Türk hukukuna ve Türkiye topografik yapısına uyarlanamaması oluşturmaktadır.


Eski çağlardan bu yana Türkiye coğrafyası deprem başta olmak üzere; sel, heyelan, yangın ve çığ gibi birçok doğal afete tanıklık etmiştir. Bu afetlerin sonucunda birçok can ve mal kaybı meydana gelmektedir. Oluşan kayıpların yerine koyulması manevi yönden zor hatta gayrimümkün olsa da maddi yönden olanak bulacaktır. İdare afet öncesinde gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğu gibi afet sonrasında afetzedelere yardım yapılması, barınak sağlanması, sağlık hizmetleri verilmesi gibi çeşitli yükümlülüklere de sahiplik etmektedir. Afet öncesine ve sonrasına yönelik hizmetlerin hiç işlememesi, geç işlemesi ya da kötü işlemesi idarenin afet yükümlülüğünde kusurunun olduğunun göstergesidir. İdarenin kusur oranını teknik ve mali yeterlilik sınırları oluşturur. Teknik ve mali yeterlilik sınırını aşan afetlerde idarenin kusuru ortadan kalkmaktadır. İdare işlediği kusur oranında sorumludur. Yargı içtihatları ve doktrinde bu tür afetler mücbir sebep kategorisinde değerlendirip idarenin afet yükümlülüğünü kaldırdığı yönünde açıklamalar yapılmaktadır. Türkiye gibi afet ülkesi olan bir ülke de bu ne denli isabetlidir tartışılır. İşte bu nedenledir ki Türkiye’de afet ile hasar arasındaki orantı ile idarenin afet sorumluluğun derecesi saptanmaktadır.

 

[1] Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği

 
Büşra KARACA
137 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page